a€œBüyük Türkiyea€ İdealine Sahip Çıkıyoruz
Eklenme tarihi : 30.11.-0001 00:00:00 - 1593 Okunma
 
 
Memur-Sen ailesi olarak; tarihsel bir süreçten geçtiğimizin bilinci ve sorumluluğuyla ülkemizde yaşananlarla ilgili görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.
 
Dershanelerin dönüşümü süreciyle başlayıp, 17 Aralık’ta gerçekleştirilen kolluk operasyonuyla zirve yapan Cemaat-AK Parti tartışması, gün geçtikçe daha da derinleşmektedir. Gelişmeler, Başbakan üzerinden Türkiye’yi hedef alan küresel operasyonu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır. Aynı süreçte, Türkiye’nin yakın ve uzak geleceğini kuşatmayı hedefleyen küresel operasyona bilerek destek verenler de eylem ve tutumlarıyla destek olduklarını göremeyenler de millet nezdinde netleşmeye başlamıştır.
 
Memur-Sen olarak 20 Aralık’ta “Küresel Operasyon ve Yolsuzlukla Mücadele; 76 Milyonun Ortak Sorumluluğudur” başlığıyla basın açıklaması yapmış; “yolsuzluk yapanların da, yolsuzluk operasyonu üzerinden küresel operasyona yol verenlerin de ortaya çıkarılması” gerektiğini dile getirerek, nihai hedefi Türkiye olan küresel operasyonun büyümemize ve gelişmemize yönelik rahatsızlıkların tezahürü” olduğunu deklare etmiştik. Basın açıklamamız sonrasındaki gelişmeler nedeniyle, “milletin iradesine sahip çıkma” sorumluluğumuzun gereği olarak küresel operasyona ve bu kapsamda yaşananlara bugün 81 ilde düzenlediğimiz basın toplantısıyla bir kez daha dikkat çekiyoruz
 
Ülkesini seven ve korumayı görevi sayan bütün vatandaşlarımız ve kurumlarımız gibi Memur-Sen olarak yaşananları büyük bir dikkatle takip ediyor ve kullanılan dilin “Büyük Türkiye” idealine zarar verdiğini kaygıyla izliyoruz. Yaşanan tartışmalarda izlenen yol ve kullanılan yöntemler, milletin ortak iradesiyle son yıllarda elde ettiğimiz bütün kazanımları tehdit etmektedir. Memur-Sen, milletimizle birlikte bu küresel operasyona ve onun içerideki uzantılarına karşı, milletin birlikte ürettiği kazanımlara ve “Büyük Türkiye” idealine sahip çıkmaya aynı azim ve kararlılıkla devam edecektir.
 
Darbe dönemi yasa ve yasaklarının temizlenmesi ile yıkımlarının onarılması, eğitim ve çalışma hayatında kadına devlet eliyle şiddetin sembolü başörtüsü yasağının kaldırılması, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim dayatmasına son verilmesi, ötekileştirmeye son verilip kardeşlik ikliminin tesis edilmesi, devletin milletinden milletin devletine geçilmesi dahil saymakla bitmeyecek dönüşümler milletin ve millet iradesinin eseridir. Bu dönüşümler, küresel operasyonu planlayanların ve destekçilerinin gözünü korkutmakta, farkında olmadan destek verenlerce göz ardı edilmektedir. Çözüm sürecinde kat edilen mesafe başta olmak üzere ülkenin bütününü kaplayan ümit, ince bir mühendislikle baltalanmaktadır. 
 
İcraatlarıyla darbe dönemlerinin yağmasına son veren Ak Parti hükümetleri, ekonomideki tekelleşmeyi, baronluk sistemini ve yoksulluğu bitirme çabalarıyla kamuoyu tarafından takdirle karşılanmıştır. Büyüyen ve gelişen Türkiye, bölge ülkelerine ve dünya mazlumlarına verdiği destekle bölgesel lider ve küresel aktör olma yolundaki kritik eşiği aşmıştır. Korkularından, kaygılarından, kavgalarından ve kamplaşmalarından kurtulan Türkiye, küresel rekabetin kirli paydaşlarında kaygı ve korku üretmiştir. Yaşadıklarımız, bu kaygı ve korkuları gidermeyi hedefleyen küresel operasyona yön veren senaryonun farklı sahneleridir.
 
Bugün gelinen nokta itibarıyla, gerçekten de “Büyük ve Lider Türkiye” idealini gerçekleştirmeye dönük icraatlarla bağdaşmayan yolsuzluk iddiaları toplum tarafından şaşkınlıkla izlenmektedir. Hükümetten beklentimiz; “3 Y ile mücadele” sloganıyla startını verdiği “Büyük Türkiye” yolculuğu adına, mensubiyetine ve mevkilerine bakmaksızın yolsuzluk iddialarına adı karışanların üzerine gitmesi ve kamuoyunu tatmin edecek bütün adımları içtenlikle atarak, adaletin yerini bulmasını sağlamasıdır. Siyasi iktidar, bu çerçevede varsa milletin malına kast etmiş ve yolsuzluğa bulaşmış olanları ayıklamalı, yolsuzlukla mücadele kavramına sığınarak milli irade üzerinde kalıcı vesayet kurma hesaplarının faillerini de bu vesileyle ortaya çıkarmalıdır.
 
İçinde bulunduğumuz süreç, sivil toplum kuruluşları, gönüllü teşekküller, cemaatler ve mensuplarının istedikleri partiyi destekleme, parti kurarak siyasette var olmalarının tabii hakları olduğunu herkese hatırlatmayı gerektiriyor. ޞüphesiz millet iradesinin temsiline talip olmak bütün demokrasilerde meşrudur. Ancak, sivil örgütler, cemaatler ve mensupları da, bu yolu tercih etmeden milli iradeyi teslim almaya çalışmanın, demokratik hukuk devleti anlayışını benimseyen bütün sistemlerde gayri meşru olduğunu ve ortak bir tavırla engelleneceğini unutmamalıdır.
 
Son günlerde yaşananlar, İslami hizmetleri ve prestijli faaliyetleriyle milletin takdirini kazanan bir cemaatin, devletin gücünü ve imkânlarını diğer toplumsal kesimleri yok sayacak ve onları hak kaybına uğratacak biçimde kullanma teşebbüslerinin ve en azından buna dair kaygıların nedeni olarak algılanması sonucunu da doğurmuştur. Böylesi bir durum, hep birlikte hem büyük bedeller ödeyerek var ettiğimiz toplumsal barışı hem de bir asır sonra yeniden tesis ettiğimiz milli iradeyi tehdit edecektir. Bu yönüyle, tavır ve tutumları tartışılmaya başlanan cemaat kanadına düşen görev; kamuoyunda oluşan “milli irade üzerinde vesayet kurma çabaları suçlamasını” boşa çıkaracak söylem ve eylemlerle kamu vicdanını rahatlatmaktır. Aksi halde cemaatin 2010 referandumuna verdiği destek, kamuoyu tarafından millet iradesini tesis etme olarak değil, devlet idaresini zimmete geçirmenin stratejik hamlesi olarak görülecektir. Bu çerçevede, hizmetleri ve uluslararası düzeydeki prestijli faaliyetleriyle milletin takdirine mazhar olan cemaat; yabancısı olması gereken siyaset alanında bulunduğu algısı üreten eylem ve söylemlerden, mevcut siyasi iktidarı değersizleştirme ve Türkiye’yi yok etme odaklı küresel operasyona destek anlamına gelecek her türlü yaklaşımdan özenle kaçınmalıdır. Milletin ortak hedefi olan Büyük Türkiye idealinin hayata geçmesini hızlandıracak şekilde İslam’a hizmeti esas kabul eden asıl alanında millete hizmet etmeyi sürdürmelidir.
 
Sonuç olarak; “Cemaat-AK Parti” tartışmasını fırsat bilen ve bunun arkasına gizlenen küresel operasyon, kurulmasına ramak kalan toplumsal bütünleşmeye zarar vermekte ve yeni kutuplaşmalara da zemin hazırlamaktadır. Unutulmamalıdır ki, bu ülkeyi kutuplara ve kamplara bölmek için harekete geçirilen potansiyel, milli iradeyi ve kardeşlik iklimini hâkim kılmak isteyen medeniyet değerlerine bağlı kitleler tarafından devre dışı bırakılacaktır. Mısır’da seçilmiş iktidara yapılan darbenin Türkiye’de de başarılacağını sanmak, milletine yıllardır hizmet eden Başbakanımız üzerinden ülkemize küresel operasyon yapmaya kalkışmak gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayale kapılmaktır.
 
Gün, “Büyük ve Güçlü Türkiye” ideali için yeniden kucaklaşma günüdür. Memur-Sen ailesi olarak, bu yolda bütün gücümüzle mücadele edeceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. Tarih boyunca ferasetiyle hakkın ve hakikatin yanında yer almış olan milletimizin, kendisini ve ülkesini hedef alan küresel operasyonu bozguna uğratarak üzerine düşen görevi yine yerine getireceğine inanıyoruz.
 
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
HABER 7 SON DAKİKA