Müzeler tarihte yaşamış medeniyetlerin vitrinleridir. Varlık olarak yaşayıp medeniyet olarak ortaya herhangi bir eser koyamayan toplulukların bugüne verilmiş herhangi bir mesajları da yoktur. İşte müzeler bu mesajların insanlık önüne çıktığı önemli yerlerdir. <ğxml:namespace prefix = o ns = urn:schemas-microsoft-com:office:office />
Geçmişle gelecek arasında kurulmuş kültür köprülerimiz olan müzelerimiz aynı zamanda içerisinde yaşadığımız vatana vurulan mühürlerimizdir. Varlığımızın belgesi olan tapularımızdır. Unutmamalıdır ki geçmişine sahip çıkamayan, geleceğine talip olamaz.
İnsanlık tarihinin çeşitli evrelerini ancak müzelerde görmek mümkündür. Bu anlamda müzeler dünden bugüne Etnografya, fen, doğa ve folklor, sanat ve zeka ürünlerinin ortaya konduğu yerlerdir. Bir bakıma yaşayan tarihtir. Mutlaka okunması gereken görsel tarih kitaplarımızdır. Medeniyet oluşturmanın paradigması sahip olduğumuz kültür'ün yaşanır hale getirilmesi ve korunmasıdır. Kültürel dokusunu tahrif etmeden, kültür mirasından aşağılık duygusuna kapılmadan tarih sahnesine koymalı ve gurur duymalı. Gel gör ki; maalesef tarihi ve kültürel dokusundan utanan, hatta tarihine ve kültürel mirasına tan eden toplumların geleceğe verebilecek ne bir medeniyeti, nede bir görsel tarih kitapları olabilir. Onun için bizim ne Roma gibi utanacak bir tarihimiz nede emperyalist Batı toplumları gibi kan ve gözyaşıyla ayakta durmaya çalışılan bir kültürümüz vardır. Müzelerimizde gururla sergileyeceğimiz bir medeniyete sahip olduğumuzu ve mutluluk duymamız gerektiğini ifade etmek isterim. Tabi ki bunlar koruyabildiklerimiz, sahip olmamaktan dolayı yurtdışına kaçırılan tarihi mirasımız hariç. Öyle engin, zengin ve saygın bir medeniyete sahibiz ki bütün toplumların izlemesi için sergileyeceğimiz müzelerimizde utanacağımız hiç bir kültür varlığı yoktur. Bilakis insanlığa sanat'ı, estetiği, mimariyi, zarafeti aşılayan ve bir yaşam tarzını işaret eden niteliğe sahiptir. Batı medeniyetinde ise bütün uygarlıkların kültürel varlıklarının korunduğu ve sergilendiği bir müzecilik anlayış yoktur. Onlar ancak tahrip etmek, tarih sahnesinden silmek için çaba sarfederler. Bunun en bariz örneğini Irak ta bütün dünyanın şahadeti ile izliyoruz. Batı medeniyetinin özelliği tarih boyunca hep böyle yapmıştır. Tarihi dokucuyu yok etmek, tarihi irtibatı kesmek, hafızadan silmek gibi paranoya'ya tutulmuş şizofrenik tepkileri olan bir medeniyettir. İspanyada yaşamış bir İslam medeniyeti olan Endülüslerin Batı alemine hem bilim teknik alanında hemde yaşam tarzı alanında sunduğu hizmetler bizler tarafından ve batılılar tarafından bilinen şeylerdir. Ama ne acıdır ki İslam medeniyetinin elinden çıkan ispanyada bir tek tarihi kültür varlığı kalmamıştır, tek tek yok edilmiştir. Tarihi doku dediğimiz kültürel varlıkları ancak İslam medeniyeti korur ve muhafaza eder. Hatta İslam coğrafyasında bu hassasiyeti en fazla gösteren toplum bu coğrafyada yaşayan Türk toplumudur. Onun için bu hassasiyet çerçevesi içerisinde Türk Müzeciliği çok önemlidir. Müzeler milletlerin ya onur duyacağı yada utanarak gizlemeye çalıştığı statik (sabit) veya Dinamik (Hareketli) kültür varlıklarıdır. Medeniyetler ancak kültür varlıklarının korunması ve gelecek nesillere sıhhatli bir yapıda teslim edilmesi ile oluşur. Dolayısıyla Müzelerimizi ibret ve tarihten ders almak duygusu içerisinde ziyaret edilmesi gerekir diye düşünüyor ve bu görsel kitaplarımızı mutlaka okumamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Dün ile bugün arasındaki farkı kıyaslama imkanı ancak müzelerde yer alan varlıklarla elde edilebilir. Geleceğe sahip çıkmanın yollarından biriside geçmişi iyi bilmektir. Bu anlamda geçmişin yaşatıldığı yerler olan müzelerin değerleri tartışılamaz. Hele de içerisinde yaşadığımız medeniyetlerin beşiği olan Anadolu'muz yeryüzünün en zengin tarih ve kültürel mirasına sahiptir. Elbette böyle konumda olmamız bize daha büyük sorumluluk yüklemektedir. Bu bilinçle Müzeler Haftasını kutluyor, Türk Müzeciliğine hizmeti geçenlere ve çalışanlarına başarılar diliyorum.