HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN, HOŞ GELDİN ONBİR AYIN SULTANI RAMAZAN…
Eklenme tarihi : 20.08.2010 00:00:00 - 1768 Okunma

KÜLTÜR MEMUR-SEN GENEL MERKEZİNİN MÜBAREK RAMAZAN AYI MÜNASEBETİYLE YAYINLADIĞI MESAJ<ğxml:namespace prefix = o ns = urn:schemas-microsoft-com:office:office />

 

İçinde bulunduğumuz hayatın dağdağasından ve debdebesinden kaçımız dağılmaktan ve parçalanmaktan korunabiliyoruz kiğ

Aklımız, Düşüncemiz, Duygularımız dağılıyor. En beteri hayatımız dağılıyor. İç bütünlüğümüzü kaybediyoruz. Yani, kendimizi kaybediyoruz. Kendimizi kaybedince, insanı da, hayatı da, eşyayı da kendi bütünlüğü içinde göremiyor, okuyamıyor, algılayamıyor ve anlayamıyoruz. Çünkü iç dünyamızda bütünlüğü sağlayamayınca dış dünyamıza yansıyan, insan ve tüm canlılara bakışımız, hayatımızı dizayn edişimiz ve eşyaya bakışımız yaratan rabbimizin muradı dışında gelişiyor ve adaletli olmaktan uzaklaşıyoruz.

Günümüz insanı bizler bu parçalanmış tasavvurumuzla bütünü göremiyoruz. Parçanın parça olduğunu gözden kaçırıyor, parçayı bütün sanıyoruz. Parçayı bütün sanmak, hem parçaya hem bütüne haksızlık oluyor. Ama parçadan bütünün rolünü üstlenmesini bekliyoruz. Parça bu ağır yükü kaldıramıyor. Oysa hayatı iç ve dış dünyamızda bütüncül olarak yaşamamız ve aynı zamanda parçadan bütüne gitmeyi öğrenmiş olacaktık.

Parçayı parça olarak görseydik parçanın altında ezilmeyecek, parçadaki olumsuzluğa takılıp bütündeki güzelliği fark edecektik. Parçada ''şer'' gibi görünenin bütünde ''hayır'' olduğunu anlayacaktık.

Ama maalesef hayatı gündelik yaşıyoruz. Günü yaşamakla gündelik yaşamak arasında çok ciddi fark var. Gündelik yaşamak, ''mutlak zamanı''  gözden kaçırmak demek. Gündelik yaşamak, zamanı aşan bir zamanın olduğunu fark etmemek demek. Gündelik yaşamak, organizmaya teslim olup ruhu teslim almaya kalkışmak demek. Makam, mevki, mal, mülk, iltifat, şan, şöhret bunlar hep bütünü algılamamızı engelleyen imtihan vesilesi verilenlerdir.

Bu verilenleri kendi içinde yararlı hale getirmek, veren ne için vermişse o eksende kullanmak bütünü bozmamak demektir. Fıtri olan ve asıl olan budur. Bunu gerçekleştirmek bir marifettir. Marifet ise Arif işidir. 

Arif ''vaktin çocuğu''dur, ''günün çocuğu'' değil. Gündelik yaşayanlar, hayatı kendi bütünlüğü içinde göremezler. Hayatı kendi bütünlüğü içinde göremeyen, hayatın çok mertebeli bir hakikat olduğunu, kendi yaşadıkları hayat basamağının, birçok mertebeden sadece biri olduğunu fark edemezler. Zerre oldukları halde, kürre olduklarını sanırlar, kendilerine lütfedilmiş olan nimetleri imtihan vesilesi olmaktan çıkarıp kendi meziyetleri ile elde ettiklerini zannettikleri içinde acziyetlerini göremezler ve kibirleri onları müstağni (kimseye ihtiyaç duymamak) olmaya sevkeder. Yaşadıkları mertebeyi hayatın bütünü sanırlar. Parçayı bütün sanan herkes gibi cezalandırılırlar. Cezaları, bir ömrü bir gün kadar bereketsiz yaşamaktır.

Gündelik yaşayanlar, zamanın esiri, hatta oyuncağı olurlar. Esirin ruhu var, oyuncağın ruhu yoktur. Günün getirdiklerine maruz kalırlar. Git gide günlükten anlık yaşamaya geçerler. Tepkileri, sevgileri, aşkları, nefretleri, ilgileri, dikkatleri, rikkatleri, iradeleri, sevinçleri ve hüzünleri anlık veya günlüktür. Nefsin ve şeytanın maskarası olurlar.

İşte bir ömrü bir gün kadar bereketsiz kılmanın formülü budur. Kur'an, bu tiplerin halini naklederek şöyle buyurur:

-         Dünyada ne kadar kalmıştınızğ

-         Bir gün ya da bir günün yarısı kadarğ

İşte bereketsizlik dediğim şey de bu. Bir ömür yaşayacaksınız, ama bir gün kadar bereketsiz geçecek.

Peki, bir ömrü bereketli geçirmenin yolu varmıdırğ

Elbette vardır, bir günü-geceyi bir ömür kadar bereketli yapmak mümkündür.

İşte Ramazan, bize bir geceyi bir ömür kadar bereketli yapmanın formülünü sunan ilahi bir imkandır.

Ramazan bize dağılmışımızı toplamak için gelir. Başta kendimizi toplamayı öğretir. Aklımızı, duygu ve düşünce dünyamızı, ruh ve hatta bedenimizi toplamayı öğretir.

Ramazan bize parçamızı bütünlemek için gelir. Parçaladığımız hakikatin hakikat olmaktan çıktığını öğretir. Mukayyet zamanı mutlak zamana dikmemiz için elimize bir gök iğnesi tutuşturur. Nasıl ki namaz dünya astarını ahiret atlasına günün beş yerinden dikme talimiyse, oruç da bunun yıllık talimidir.

Ramazan bize unuttuklarımızı hatırlatmak için gelir. Başta kendimizi unuturuz. Ramazanın en çok hatırlattığı da kendimizdir. En büyük amacı ise ''şahit olan ben'' idrakini inşa etmektir. Şahit olan ben, şahadet kelimesini sadece diliyle okumaz, varlığıyla okur. Sadece okumakla kalmaz, kelime-i şahadet onun varlığında okunur. O artık hem okuyan, hem okunandır. Hem şahit olan, hem şahit olunandır. Kendisi bu mübarek kelimenin yazılı olduğu fiili ve aktif bir levha olur. İşte o zaman her bir hücresi şu gerçeği haykırır: Biz bu cihana sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik. Bizler yeryüzünün şahitleriyiz şuurunu inşa etmektir.

Ramazan bize kaybettiklerimizi buldurmak için gelir. En çok kaybettiğimiz de kendi benliğimizdir. Sahi, kendini kaybeden neyi kazanır kiğ ''Ben'' demeyi hak edecek bir ben idrakine ulaşmayanın ''benim'' demesi ne kadar da gülünçtür. Böyle birinin ''benim'' dediği hiçbir şey gerçekte kendinin değildir. O yoktur ki, onun olsun.

İşte onun için hakikat şudur: Oruç bizi tutar. Oysa biz, orucu tuttuğumuzu sanırız. Bir yere kadar doğrudur. Zira orucu gerçekten tutanları oruç da tutar. Dik tutar, diri tutar, kendinde olmasını sağlar.

Bütün dostlara ve nefsimize şunu söyleyelim; Hayatı yaşarken inancımızdan, erdemlerimizden, değerlerimizden, şahitliğimizden, insanlığa karşı sorumluluğumuzdan, hülasa bize bunca nimeti bahşeden merhametlilerin merhametlisi olan rabbimizden uzaklaştıran her engeli aşmak için Ramazanı kuşanmak ve Orucun bizi tutmasını temin etmek zorundayız. Birbirimize karşı mütevazı olmak böbürlenmemek, aczimizi idrak etmek, bu dünyanın geçici olduğunu ama ebedi olan alem için çetin bir hesabının olduğunu unutmamak, kimsenin kimseye karşı üstünlüğünün olmadığını tarağın dişleri gibi eşit olduğumuzu sadece üstünlüğün ancak takvada olduğunu, Allah'ın emirlerini yerine getirmedeki hassasiyetimizle orantılı olduğunu bilmek için bir fırsattır ramazan ayı diye düşünüyor ve gereğini yapma gücünü rabbimden diliyorum.

Ve işte onun için: Oruç tutmak kendini tutmaktır. Ramazanda daha dikkatli oruç tutalım ki oda bizi tutsun ve dikkatli namaz kılalım ki oda bizi kılsın bu hassasiyetimizi 12 aya yansıtmayı rabbimiz lütfeder inşallah.

Bakara Suresi 185. ayette rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur an ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.

HABER 7 SON DAKİKA