İsrail, kurulduğu günden bu yana uyguladığı işgal ve imha politikalarına “ezan yasağı” ile bir yenisini daha ekledi. İsrail parlamentosunda kabul edilen yasakla birlikte, zaten işgalci konumundaki bir topluluğun, dünyadan aldığı açık ve örtülü destekle neler yapabileceğini gösterdi.
Evet, biz her zaman ve zeminde belirttiğimiz gibi, İsrail’in imha politikalarının uluslararası destek olmadan mümkün olmadığını belirtiyoruz.
Bu saatten sonra eğip bükmeye gerek yok; Kudüs’te yani Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa çevresinde “ezanın belli saatlerde hoparlörle okunmasını” yasaklayan İsrail’in asıl amacının, zaten yıllarca Müslümanlar’a karşı uyguladığı imha politikalarına ek olarak, İslam’ın davet sesi ezanı yasaklayarak büyük bir kültür ve inanç soykırımına girmek olduğunu biliyoruz.
İsrail’in Holocost miti üzerine inşa ettiği ve her nereden bakarsanız bakın tam bir getto kültürü yansıtan kimliği ile hakikatin sesi olan Ezan’a tahammül edemez; biliyoruz. Fakat biz, Kudüs de dahil olmak üzere yüzyıllarca hakim olduğumuz topraklarda ezanın oluşturduğu hürriyet alanında Kilise Çanının ve Yahudi Şofar’ının da hürriyetinin zemini olmuş bir medeniyetin müntesipleri olarak diyoruz ki; getto ruhlu İsrail’in Siyonizm dışında bir inanışa, Yahudilik dışında bir dine tahammülü yoktur. Ezan yasağı bunun yeni bir dışavurumudur.
Ne var ki, bu hakikati, özellikle Batı, çıkarları ve sömürgen politikalarına dokunduğu için -az bir topluluk dışında kimse- dillendiremez; bunu da biliyoruz. Çünkü Siyonist İsrail, bizzat emperyalist devletler tarafından Filistin topraklarına yerleştirilmiştir. Hatta öyle ki, Siyonizm de dahil İsrail’in uyguladığı politikaların menşei de emperyalist devletlerce üretilmiştir. Yahudilere yönelik Alman zulmünün ifadesi olan Holokost dahi 1960’larda köpürtülüp soykırım endüstrisine dönüştürülerek İsrail’e zemini olarak sunulmuştur. Bu tespiti biz yapmıyoruz! Bu tespiti ailesi naziler tarafından katledilmiş bir Yahudi entelektüel Norman Finkelstein yapıyor.
İsrail’in bu kadar umursamaz vahşetinin asıl dayanaklarından biri işte bu köpürtülmüş mezalim hikayeleri ve onun üzerinden üretilen meşruiyet kandırmacasıdır. Oysa İsrail, Siyonizmi, emperyalistlerin “ırkçı” politikalarının bir türevi olarak üretmiştir. İşin garip tarafı ise, Holokost’u uygulayan naziler, bugün İsrail’in en büyük öğretmenleri konumundadır. İsrail’in imha stratejisi ile Naziler’in soykırım stratejisi arasında zerre fark yoktur. Çünkü Naziler’in de, başka bir sese ve kültüre tahammülleri yoktu. Tıpkı bugünkü ırkçı Siyonist İsrail yönetimi gibi…
İlk kıblemiz ve ayetle hüküm altına alınmış bizim zümrüd-ü ankamızdır Mescid-i Aksa! Ezan ise bizim hürriyetimizin ifadesidir. Bu hakikati bizim dışımızda en kat’i şekilde Siyonist İsrail bilmektedir. İsrail’in bildiği bir şey daha vardır ki, bizler susmayacağız. Yine bilmektedir ki, bizim için zul altında geçen zamanlar geride kaldı. Bu saatten sonra, adalet merkezli düşüncemizle, bize imanımızla zimmetlenmiş haklarımızdan bırakın geri adım atmayı, kaybettiklerimizler de dâhil hakkımızı alacağız. Gaybın sahibi Allah’a andolsun ki, her zemin ve şartta bunun için mücadele edeceğiz.
Bugün medya başta olmak üzere, akademi ve siyaset alanında yapılan gizleme hareketlerine rağmen, hakikatin öyle ya da böyle kendini gösterme gibi bir vasfı olduğunu hatırlatarak diyoruz ki; ezan yasağına kadar dayanmış bir soykırım anlayışına acil mücadele etmek, bütün iyiyi inşa etmek isteyen insanların birinci vazifesidir. Ey iyi insanlar birleşelim ve bu soykırımı durduralım. Durduralım ki, zaten dört bir yanı ateş verilmiş dünyanın daha büyük felaketle karşılaşmasının önüne geçelim. Biz hazırız… İnsana, onuruna ve haklarına olan saygımızla, insanlığın birlikte ve huzur içerisinde yaşamasına olan duyarlılığımızla, Siyonist İsrail’in işgal politikalarını ve imha saldırılarını defetmeye, Ezanı İslam’ın ilk kıblesinin kadim coğrafyasından kaldırmaya dair hunhar çabalarına cevap vermeye de hazırız!
Vesselam…