Basın mensuplarıyla Ankara’da bir araya gelen Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Şimdi yeni sözler söylemek, yeni eylemler geliştirmek gerekiyor. En büyük temennimiz, yeni sistemin kurumsal düzeydeki yansımaları da, en az güçlü irade kadar sağlam zeminde olmalıdır. Özgürlüklerin genişletilmesi, gücün yeniden tahkim edilmesi, paylaşım sisteminin adil bir şekilde düzenlenmesi ve sivil alanın iradesinin önünün sonuna kadar açılması için yeni hamleler yapılması gerekiyor” dedi.
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, medya mensuplarıyla Ankara’da bir araya geldi. Basın toplatısında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Yalçın, 16 Nisan Anayasa Referandumu olmak üzere, 1 Mayıs ve Ağustos ayında gerçekleştirilecek olan 4.Dönem Toplu Sözleşmesi’ne dair önemli açıklamalarda bulundu. Programa, Memur-Sen Genel Başkan Vekili Metin Memiş, Genel Başkan Yardımcıları Günay Kaya, Hacı Bayram Tonbul, Mehmet Emin Esen ve Kültür Memur-Sen Genel Başkanı Mecit Erdoğan katıldı.
Türkiye’nin “Evet-Hayır” ayrımı yapmadan güçlü bir iradeyi ortaya koyarak hükümet etme biçimini değiştirdiğini belirten Yalçın, “Milletimizin sistem değişikliğine ‘Evet’ demiştir. Yüzde 51.4 ile millet iradesi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, Türkiye’nin yeni hükümet etme biçimi olarak belirlerken, istikrarın kurumsallaşmasını sağlamıştır” dedi.
Memur-Sen olarak vesayeti ortadan kaldıracak bir sistemin oluşması için çalıştıklarını hatırlatan Yalçın, “Bütün örgütlerimizle sahaya indik” diyerek, 81 il ve 350’yi aşkın merkezde yaptıkları programların detaylarını aktardı.
Daha Adaletli Bir Düzenin Kurulması İçin Çalışıyoruz
Referandum sürecinin ilk günlerinde “Sorularla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” başlığı taşıyan bir kitap hazırlattıklarını belirten Yalçın, “Bu kitaptan 100 bin tane bastırdık ve dağıttık. İkinci olarak, üç ayda bir çıkan Kamuda Sosyal Politika dergisinin son sayısını bu konuya ayırdık. Uzmanlardan görüşler alarak, dergimizi sistemin ne getireceğine ilişkin tartışmalara açtık. Bizim derdimiz belliydi. Bizim derdimiz, küresel ve yerel vesayete karşı, insanın özne olduğu, emeğin hakkının verildiği ve adaletin sağlandığı bir sistem için uğraş vermek. Bunun içinde ilk önce kendi ülkemizdeki vesayetin ortadan kaldırılarak, bu aziz milletin iradesinin devlet bazında tam tecellisinin sağlanmasıydı. Aslında, Türkiye’de oluşmuş vesayetin temelinde, küresel vesayet vardır. Özellikle referandum sürecinde Avrupa’dan yükselen sesler bu gerçeği görünür kılmıştır. Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerin süreç içinde neler yaptığını hatırlayın. Biz şimdi, ülkemizdeki vesayeti besleyen yurtdışındaki kollarını kesmiş olduk. Bunu söylerken, sadece evet yönündeki iradeden bahsetmiyoruz” diye konuştu.
PKK ile İlişkili Gözlemcilerin (AGİT’in) Raporu Güvenilmez
16 Nisan’da yapılan Referanduma katılımın yüzde 85 olduğunun altını çizen Yalçın, bu yüzdenin iyi olduğunu belirtti. Yalçın, “Demokratik olgunlukla geçen sürecin bunda elbette etkisi büyüktür. Bizce bu konunun en önemli yanı, milletin farklı görüşte olsa da ülke sevgisi ve kendi iradesine sahip çıkma ilkesiyle, birlik duygusuna sahip olmasıdır. Sandıktan Evet’in çıkması, bu katılımın küresel etkisini, hiçbir dış baskıya boyun eğmeyen ve iradesini sonuna kadar bağımsızlık ilkesi çerçevesinde tecelli ettiren Türkiye fotoğrafını bir kere daha tescil etmiştir. PKK ile ilişkili tescillenmiş üyelerden oluşan AGİT’in raporundaki ifadelerin en büyük sebebi budur. Artık bütün kurumlarıyla çökmüş bir sistemin raporuna kim güvenir ki. Onlara ancak hadi oradan diyebiliriz. Evet… İrade kullanan bir ülke fotoğrafı bazıları tarafından hala kabullenilmiş değil. Fakat alışacaklar. Türkiye, değerleriyle, tarihiyle bir öznedir. Milletimiz özne olma bilincini ortaya koymuştur. Hatta öyle ki, Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret değil sözümüz de bu güçlü iradeyle dosta düşmana gösterilmiş oldu. Özellikle Avrupa’nın tüm aksi propagandalarına rağmen, Avrupa ülkelerinde yaşayan insanımız, güçlü Türkiye için yüzde 60’lık bir evet iradesi ortaya koymuştur” İfadelerini kullandı.
Türkiye, Batı’nın Dümeninden Çıktı, Kendi Kararlarını Alıyor
Son süreçteki “kamplaşma” söylemlerini de değerlendiren Yalçın, “Şimdi kimileri, bu sonuçtan sonra ‘Evet-Hayır’ kamplaşmasının kesinliği üzerinden cümle kurmaya çalışarak, Türkiye’nin yönetilebilir bir ülke olmaktan çıktığını söyleme cüreti gösteriyorlar. Bu tam bir körlük ifadesidir. Evet, Türkiye, batılılar tarafından yönlendirilecek ülke olmaktan çıkmıştır. Fakat, Türkiye kendi demokratik birikimiyle, tarihten gelen kardeşlik hukukuyla içtihat farkı diyebileceğimiz tercihleri aşacak güçtedir. Ezbere takılıp kalanlar bu hukuku ve birikimi anlayamazlar. Onlar, kafalarında oluşturdukları şablonun dışındaki bir olayı, durumu yok sayma ya da karartma derdi olanlardan ibaret. Tabi bir de proje ürünü oldukları gerçeğini de burada vurgulamamız gerekiyor. Sokağa çıkanlar üzerinden aşırı yorumlarla gezi sürecine atıf yapanları da burada not etmek gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Yalçın şöyle devam etti: “Sistem değişmiştir. Türkiye, artık bu aşırı yorum yapan, asıl amaçları karartma olan yabancılaşmış tipleri de tarihin çöplüğüne atmıştır. Bu böyle bilinsin. Bir hususu burada açık ve net belirtmek gerekiyor. Büyük değişimlere onayı yüksek rakamlar üzerinde okuma çabası boş bir hayaldir. Toplumlar, genel itibariyle statükoyu koruma eğilimindedir. Tarih, birçok değişim projesinin toplum tarafından kabul edilmediğini gösterir. Israrla bu gerçek ıskalanarak, Anayasa değişiklik paketinin düşük yüzdeyle galip geldiği söylenmekte. Bir hatırlatma yapalım o zaman. Aradaki fark sistemi değiştirecek kadar büyüktür. Kimse küçümsemesin bu gerçeği.”
Şimdi Yeni Sözler Söylemek Gerekiyor
“İstikrar dönemlerinde ülkeler dış operasyonları püskürtecek güce ulaşır” diyen Yalçın, Türkiye’nin son altı yedi yıldır devamlı operasyona maruz kaldığını vurguladı. Yalçın, “Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz süreçleri bu operasyonların en büyükleriydi. Hamdolsun, siyasetçisiyle, toplumuyla bu badireleri hep birlikte atlattık. Bugünkü konjonktürde, hala kıpırdanmaya çalışanlar var. Fakat o günler eskide kaldı. İrademizle gerçekleştirdiğimiz sistem değişikliği, vesayet odaklarının kirli çarkını kırma imkânı verirken, onların aparatlarını da sonlandıracak gücü bize verecektir. Tabiri caizse, olayların nesnesi değil öznesi olmaya namzet bir ülkede, artık kirli çarkların oluşması mümkün değildir. Şimdi yeni uğraşlar zamanıdır. Eski sözler bitpazarında kıymetlidir. Yeni söz söylemek, yeni eylemler geliştirmek gerekiyor. En büyük temennimiz, yeni sistemin kurumsal düzeydeki yansımaları da, en az güçlü irade kadar sağlam zeminde olmalıdır. Biz her zeminde bir şeyi dile getirdik. Bu değişiklik paketi Bismillah niteliğindedir. Özgürlüklerin genişletilmesi, gücün yeniden tahkim edilmesi, paylaşım sisteminin adil bir şekilde düzenlenmesi ve sivil alanın iradesinin önünün sonuna kadar açılması için yeni hamleler yapılması gerekiyor. Buradan özellikle siyaset yapıcılara sesleniyorum: Millet üzerine düşen görevi yerine getirdi. Sıra siyasette. Bahane kalmadı. Şimdi güçlü bir restorasyon yapmanın vaktidir. Emek tarafı olarak, dün olduğu gibi bugün de her olumlu girişime omuz vermeye devam edeceğiz. Biz istişareye açığız. Reform ve restorasyonda bize ihtiyaç olduğunda topa gireceğiz. Hatta, doğrudan katılım ilkesi gereği, biz kendi görüşlerimizi her zemin ve şartta açıklamayı da taahhüt ediyoruz. Yeter ki, yeni sistemin kurumsal bazdaki dönüşümleri hakların ve özgürlükler merkeze alınarak yapılsın. Mesela kırmızı çizgimiz olan iş güvencesine dokunmadan, kamu personel sisteminde restorasyon yapılması noktasında elimizden geleni yapacağız. Bizler, bu değişimin, daha büyük değişimlerin kapısını aralayacak güçte olduğuna inancımız tam. Tam da bu sebepten dolayı, 82 darbe anayasasının tamamen değişmesinin yolunun açıldığı ortadadır. Biz konfederasyon olarak bu yöndeki çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Sivil toplum örgütleriyle ve siyasetle darbeleri tarihe gömecek sistemin işleyişi hususunda görüş alış verişimizi de sürdüreceğiz” dedi.
Memur-Sen’in Farklılığı Tescillenmiştir
Memur-Sen olarak 1 Mayısı; örgütlü gücünü çatışma cephesi, emek örgütü konumunu kamplaşma ve çekişme mevzisi yapmaya odaklanmış ideolojik sendikacılığa hiç itibar etmediklerini kaydeden Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Toplumsal farkındalık üretmeye dönük söylemlerde ve eylemlerde; ötekileştirmeye, diğerini yok etmeye, kendisinden olmayana zarar vermeye, yakmaya, yıkmaya, hayatın olağan akışını tarumar etmeye ne tevessül ne teşebbüs ettik. Erdemli sendikacılığın, hizmet sendikacılığının, akademik sendikacılığın, kucaklayıcı, toplumsal ilgiyi ve desteği artırıcı sendikacılığın hakkını vermek noktasında azim ve kararlılık ortaya koyduk. Bunda da başarılı olduk. Sadece kamu görevlileri değil toplumun farklı kesimlerinde, farklı mecralarında konumlanan kişiler, kuruluşlar, sivil toplum örgütlerinin katkı ve katılım sağladığı etkinlik ve eylemlerimiz, bunu doğruluyor. Toplu görüşme süreçlerinden, toplu sözleşme masasına, pazarlık süreçlerinden, diğer bütün hak arama, hakları koruma ve hakları genişletme, yasakları sona erdirme kapsamındaki her kulvarda her zeminde Memur-Sen, farkını hissettirmiş, Memur-Sen’in farklılığı tescillenmiştir. ‘Hak aramayı’, ‘Kamu görevlileri için daha çok kazanmayı’, ‘Emeğin değerini artırmayı’, ‘Yasakları bitirmeyi’, ‘Demokratik hakları genişletmeyi’ esas alan cümlelerin, söylemlerin, eylemlerin doğal ve mutlak öznesi sendikacılık alanında Memur-Sen olmuştur. Memur-Sen’i aynı kulvardaki diğer konfederasyonlardan ayıran bu özelliklerinin belirgin şekilde ortaya çıktığı zeminlerden biri de hiç kuşkusuz; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününe yüklediği anlam, kutlamalar için tercih ettiği şehirler, mekânlar ve temalar.
Bu anlamda, 1 Mayıs’ı Taksimi kutsama ayinine dönüştürenlerin, evlerinde genel merkezlerinde geçirenlerin aksine Memur-Sen, her yıl farklı bir şehirde farklı bir temayla emeğin dayanışmasına dönük hassasiyetini ortaya koymuştur.”
1 Mayıs’ı, Tarihte İlk Toplu Sözleşmenin Yapıldığı Kütahya’da Kutlayacağız
“1 Mayıs’ı neden Kütahya’da kutlayacaksınız” sorusuna da cevap veren Yalçın, “Bu yılda, emek örgütü kimliğimize bakan yönüyle tarihteki ilk toplu sözleşmenin imzalandığı, milli ve yerli duruşumuz yönüyle milletimizin diriliş çağrısının ilk yankılandığı Kütahya’da olacağız. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü, Kütahya’da Zafer Meydan’ın da kutlayacağız. Kütahya, emek tarafıyla ilk toplu sözleşmenin, mali haklara, çalışma şartlarına, sosyal haklara dair bizim medeniyetimizin idrakinden ve kaleminden çıkan ilk toplu sözleşmeye ev sahipliği yapmış bir zemin. Türkiye’nin siyasal sisteminin değişimine karar veren milletimizle birlikte; yeni dönemin sorumluluklarını, beklentilerimizi, güven ve istikrar noktasında yapılması gerekenleri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini kurarken korumamız gereken yanları, terk edilmesi gereken alışkanlıkları, ikincil mevzuat noktasındaki tekliflerimizi genel hatlarıyla ortaya koyacağız” ifadelerini kullandı.
ILO’da Temsil Yetkisi Memur-Sen’de
ILO Anayasası’na göre ILO'da temsil yetkisinin en fazla üyeye sahip kuruluşa ait olduğunu anımsatan Yalçın, şu bilgileri verdi: "En fazla üyeye sahip olması dolayısıyla Türk-İş, 1952'den bugüne kadar ILO'nun Uluslararası Çalışma Konferansı'nda Türkiye'nin emek kesimini temsil ediyordu. Üye sayısı bakımında Türk-İş'i geçtiğimiz için haziranda Cenevre'de yapılacak 106'ncı Uluslararası Çalışma Konferansı'nda ülkemizin emek kesimi delegeliğini Memur-Sen olarak biz temsil edeceğiz."
4.Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri İçin Çalışmalarımız Başladı
Ağustos ayında yapılacak olan 4.Dönem Toplu Sözleşmesi hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yalçın, “1 Ağustos’ta başlayacak 4. dönem toplu sözleşme için, teşkilatlarımız, sendikalarımızın ve konfederasyonumuz şimdiden sahadan-masaya, üyeden-genel merkeze anlayışıyla tekliflerin alt yapısını oluşturacak talepleri, beklentileri, şikâyet ve sitemleri toplamaya başladı. Beklentilerin ve taleplerin farkındayız. Sorunlu alanlara, mağduriyet oluşturan konulara dair hazırlıklarımızı bir önceki toplu sözleşmeden bugüne devam ettiriyoruz. Bu yıl ki toplu sözleşmede Kamu İşveren Heyeti; masaya getireceği tekliflerle, oranlarla, daha fazla mali ve sosyal haklar, çalışma şartlarına ve özlük haklarına ilişkin beklentileri karşılayacak açılımlarla Türkiye’de vesayetin bittiğini, parlamenter sistemin ürettiği ekonomik krizlerin, terör ve ihanet çevrelerinin ürettiği ekonomik maliyetin sona erdiğini ispatlamalı. Yeni sistemin, yeni dönemin müjdesini, istikrar ve güven söyleminin pratik zeminini masaya taşıyacağı tekliflerle netleştirmeli. Bütçe imkânları, mali disiplin gibi vesayet döneminin, parlamenter sistemin defolu yönelimlerinin esaretinden kurtulduğunu hissettirmeli” değerlendirmesinde bulundu.
Toplu Sözleşme Masasında Hakkımız Olanı Alacağız
“4. Dönem Toplu Sözleşme masasına Memur-sen olarak taşıyacağımız teklifler, tartışıp pazarlık yapacağımız hususlar, pastadan pay kapma değil emeğin ürettiğinden, Türkiye’nin büyümesinden hakkımızı alma odaklı olacak” diyen Yalçın, son olarak şunları söyledi: “Hakkımız olanı almaktan imtina etmeyeceğimizi, hakkımız olmayanı almaya tevessül etmeyeceğimizi bir kez daha göstereceğiz. En çok bize verilsin, sadece bize pay aktarılsın gibi bir bencilliğin de, biz fedakârlık yapalım, bize gerek yok gibi bir teslimiyetçiliğin de Memur-Sen’in kitabında yeri olmaz. Büyüyen Türkiye’nin ortağı olmaktan onur duyarız, Türkiye’nin büyümesinden payımızı almaktan da geri durmayız. 4. Dönem Toplu Sözleşme Masası’nın kurulması ve sağlıklı bir toplu pazarlık sürecinin oluşması için şimdiden bir hatırlatmayı, bir uyarıyı yapmakta fayda görüyorum. 1 Ağustos’ta Kamu İşveren Heyeti ile masaya oturduğumuzda, 3.Dönem Toplu Sözleşmesinin çalışma konularının tamamının çözüme kavuşturulmuş, kesin hüküm içerenlerinin ise kazanıma dönüşmüş olması gerekiyor. Nasıl ki, 16 Nisan’da Türkiye vesayetin anayasal kodlarından ve kurumlarından kurtuluş iradesini ortaya koydu Kamu İşvereni’de 4.Dönem Toplu Sözleşmesi öncesinde, 3.Dönem Toplu Sözleşmesinin hükümlerini bütünüyle yerine getirmiş olarak masaya gelmeli, tarihi açıkça belirtilmiş olan konuları da ilgili tarihten geçerli olacak şekilde yürürlüğe koymuş olmanın huzuruyla masada yerini almalı.”